31 Mayıs 2012 Perşembe

Velcro Sticks ? / ya da cırt cırtlı çubuklar...?

Yazılacak anlatılacak çok şey var, telafi edeceğim mutlaka..  Ama şimdi unutmadan yerini kaybetmeden gördüğüm bir aktiviteyi eklemek istedim. Uzun zamandır dondurma çubukları biriktiren benim için bulunmaz fırsat. Bir de yapışkanlı cırt cırt bulursam süper olur.
Bu blogtan buraya giderek ulaşabilirsiniz..
Ücretsiz örnek broşür için pdf dosyası da mevcut, isteyenler indirip basabilir.



Arabada uzun yolculuklarda ya da al yanına götür heryerde çıkart oyna.. Keyifli bir haftasonu dilerim...

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Dayılarla erken doğumgünü kutlaması :)


Hergün doğumgünü kutlaması yapsak hayır demeyecek kimse ;))
Hazır dayılarımız yanımızdayken Çınar'ın isteği üzerine bir dondurma pastayla kutlama yaptık. Amaç "iyi ki doğdun Çınaaar!!!" demek...
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu birbirinden leziz fotoğraflar ve bol kahkaha da bonus oldu :)))
Posted by Picasa

27 Mayıs 2012 Pazar

Zonguldak

Selda İngiltere'den geldi. geldiğinden beri bizi Zonguldak'a çağırıyor.. Nihayet fırsat yaratıp gidebildik. İyi ki de gitmişiz. Çok çok keyifli geçti. Emeği geçen herkese teşekkürler... Güzel tesadüflerle hemen herkesi görebilmiş olduk. iyi oldu..
Bolca yeşilliğin içinde birbuçuk gün.. Buna da şükür...
 Ekşi erikleri yemeye çalışan Çınar görüntüleri..
 Mezarlıktan inerken.. "Hadi baba geeel" söylemi...
 Habersiz pozlar en iyisi...
 Bahçedeki güllü ve asmalı kamelyada ailecek..

 Yine arkasını dönerek poz vermeyen Çınar... Sevgili Ceyhan teyzem, Beyhan teyzem iyi ki varsınız...

 Aile pozumuza dahil olmayan Çınar :(
Canım teşekkür ederim bu kısacık memleket ziyaretine vesile olduğun için...

24 Mayıs 2012 Perşembe

Goya'nın izinde....

 Güzel bir bahar günü daha yollardayız.. Vapurla Karaköy'e geçiyoruz ve ardından Pera Müzesi'ni ziyaret.
Goya sergisi çok güzel benim için.. Çınar için ve hatta ilgisi olmayanlar için ise çok zor bir sergi. Gravürlerindeki savaş ve dehşey sahnelerini bakuganlarla, ninja turtles la eşleştirdik bir süre öyle oyalandık. Şuna benzer bir konuşma geçti aramızda:
Ç: "Anne, neden böyle(savaş) resimler yapmış?"
A: Bir daha yapmasınlar, savaş kötü birşey diye.
Ç: Peki bir daha yapmamışlar mı?
A: Hayır maalesef yine yapmışlar.

Çocukların büyükleri taklit ederek savaş oyunları oynadığı resimler de ilgisini çekti. Çok yorulmasına rağen bütün katları gezdik. Hatta en alt kattaki kazılardan çıkarılan eserler kısmını çok sevdi. Enerjisinin artık bitmiş olmasına rağmen orayı da gezdik. Bir dahaki sefere ordan başlarız. Çınar da arkeolog ya da paleontolog olmak istiyor. ;))

Her taraftan gelen ışıklar yüzünden 6 kollu gölge oluştu. Çınar da kendini DÖRTKOL ilan etti. Ben10 yaratıklarından biri. :))
Yemek molası sonrasında atölye arkadaşım Demet Yalçınkaya'nın sergi açılışına katıldık. Çınar da sunumu ilgiyle izledi. Sorular sordu, Demet de içtenlikle cevapladı. Arkadaşlarımı gördüm, benim için de iyi oldu.

Gitmeden önce kapanmasına 15 dakika kalmış olan Yapı Kredi Sanat galerisinde tekrar Red Kit sergisini ziyaret ettik. Bu sefer panolar vardı, Çınar boyunun yetebildiği en küçük Dalton kardeş oldu ;))

Girişteki salon kapısı..
Dömnüşte yine metroyla Mecidiyeköy yaparak babanın işyerine varış. Metro çıkışında Kahve dünyasından fıstıklı krokanlı çikolata aldık. Çok sevdik. Yürürken yedik. Trafik azalınca işyerinden çıkış eve yolculuk. yorgunluktan pili biten Çınar arabada uykuya dalar..... mutlu son :))

22 Mayıs 2012 Salı

Çınar'ın bisikleti :)

Nihayet Çınar'a bisiklet alabildik. Altınoluk'ta Yusuf abisinin bisikletine binmeye çalışıyordu ama bir şekilde beceremiyordu. Dolayısıyla pek heves etmiyordu. Oradakinden daha büyük bir bisiklet aldık, ama Çınar hemen adapte oldu. O bisiklette mi sorun vardı anlayamadık..

Bisiklet sevdası yüzünden apartman boşluğunda her fırsatta bisiklete biniyor. Hatta bazen iki ya da üç arkadaş binebiliyorlar. O derece yani. ;))
Bu hafta Çınar apartmandaki çocuklarla komşuculuk oynadı epeyce, gelmeler gitmeler.. Çok sosyaldik o bağlamda.. beni de sosyalleştirecek oğlum ;))

18 Mayıs 2012 Cuma

Sahil keyfi

 Kedilere aslan repliği ;))
 Sahilde kayadan kayaya atlarken yüreğimi zıplatan Çınar..

Caddebostan'da sergi açılışına gitmek üzere yola çıkmışken verdiğimiz yemek molasında yağmur ve fırtınaya yakalanıp, Mc Donalds'ta mahsur kaldık. Çocuk menüsünün yanında verdikleri hediye Hot Wheels arabalarıyla orada edindiği arkadaşlarla araba yarışı yaparak restoranın altını üstüne getirdiler. Bir saat kadar oynadılar. Sergiye gidemedik ama Çınar için çok eğlenceli oldu. Unutulmaz bir anı oldu.

15 Mayıs 2012 Salı

Balkon bahçeciliği ;))

 Bardakta pamukla çimlendirdiğimiz fasulyelerden birini küçücük bir konserve kutusuna ekmiştik. Çınar bitkinin büyüme aşamalarını görsün diye.. O minicik kutusunda çiçeklendi fasulyemiz.
 Aşılı böğürtlen diktiğimiz saksının dibine geçiş yaptı bu vesileyle fasulyemiz.
Ardından çiçekler fasulyelere dönüştü beklenmedik biçimde. Şimdi dört tane minicik fasulyemiz var.

 Pişirip yemek yaptığımızda da ekleriz kaydımızı... ;))
 Bir de maydanoz tohumları dikmiştik balkon saksısına.. Çimlenmeleri yeşermeleri çok uzun sürdü. İlk maydanoz yapraklarını açtıkları zamandan bu foto. Şimdi bir kaç yapraklılar ama çok sık ekmişiz sanırım. İncecik yapraklar, insan kıyıp toplayamıyor. Üç beş tanesini aynı anda götürüyorsun ağzına ancak maydanoz tadı veriyor.. :))
İşi büyüttük: atölyede de roka ve dereotu ektik aynı şekilde. Rokaları Çınar, dereotlarını ben ektim. Rokalar üç günde çimlendiler. Dereotlarından ses seda yok..  bekliyoruz..

Bu da Çınar'ın balkonda taze çileklerle milkshake keyfi. Çilek, süt ve bi kaşık dondurma çırpılarak muhteşem üçlüyü oluşturdular. Bi de hasta olmasak hergün yeriz de..

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Ege'nin sünnet düğünü-partisi

Ela ve Ece'nin abisi Ege'nin sünnet düğününe gittik. Tuğçe'cim çok güzel hazırlanmış, tüm detaylar düşünülmüş süperdi. Çocuklar ayrı masalarda oturdu. Kızlar masası ve erkekler masası oluşmuş. Çınar'ın arkadaşları kızlar masasında kaldı ama Çınar erkeklerle ve abilerle olmaktan gayet memnundu. Palyaço abiyle çok keyifli saatler geçirdiler. Hatta palyaço abinin "yeöeğini bitirenler pamuk şeker alabilir" söylemi üzerine Çınar yemeğini bitirmek için gayret etti. En son Çınar ve ondan biraz daha küçük bir çocuk kalmıştı masada. Diğer çocuk "ben seni geçicem" diye bir gayretle tabağındakileri bitirmeye çalışıyordu. Çınar da aynı şekilde gayretli. Bir süre sonra yanıma geldi, pamuk şeker elinde. Kalan köftleri ağzına doldurmuş pamuk şekeri alabilmek için. ;)) Umarım okula başladığında da aynı şekilde yer.
Pamuk Prenses abla ve Palyaço abi çocuklarla çok güzel oynadılar eğlendiler. Hatta oyun alanı diye alt katta epey uzakta bir yere gitmişler. Çınar da onlarla gitmek istedi ve yanlarından hiç ayrılmadı. bir aşağı bir yukarı. Çınar'ın keyfi olana kadar orada kalmak durumundaydık. Gecenin sonunda herkes dağılana kadar gayet mutlu mesut oynadılar. Maalesef fotoğraf yok. Ama bu güzel düğün fotoğrafsız olmaz , o yüzden sizi Tuğçe'ye bağlıyorum.

11 Mayıs 2012 Cuma

Sensory tub nam-ı diğer duyusal havuz ;)

 Çınar'ın en sevdiği faaliyetlerden biri duyusal havuz. Karıştıracak bir malzeme, karıştırmak için oyuncaklar vs. Atölyedeki kum havuzundan sonra evde de tarihi geçmiş nişastalardan ve mısır ununu kullanarak bir havuz yaptık.


 Dilediği hayvanları ve birkaç ekstra malzemeyi de kullanarak oyun kurdu. Oynadı. Günlerce, saatlerce.. Bu işlemi iyi ki balkonda yaptırmışım. Heryer un oluyor her seferinde.. Ama hem eğlenip hem deşarj olması için çok iyi bir yöntem.

10 Mayıs 2012 Perşembe

6 vasıta değiştirip, 4 sergi gezdik...

Çınar'la sergileri gezmeye gittik; onun deyimiyle gezintiye çıktık. Ama ne gezinti.. Önce otobüsle Kadıköy, sonra vapurla Karaköy. Çınar'la ilk şehir hatları vapur yolculuğumuzu yapmış olduk.

(Heryerde arbasını sürmeye devam etti Çınar. )
Karaköy'den Tophane'ye kadar yürüyüp önce Art Sümer'de arkadaşım Gökçe Er'in sergisine, sonra yukarı doğru çıkıp bir diğer arkadaşım Ercan Sert'in sergisine Doruk Sanat'a gittik. Ordan çıkınca hemen karşısındaki Tophane-i Amire binasında heykeltraş Mehmet Aksoy 50. yıl sergisine girelim dedik. Girişi aşağıdan vermişler. Aşağıya yola kadar yürüyüp tekrar ordan merdivenlerle yukarı. Zaten bina kocaman, dolayısıyla çok dolandık. Heykeller muhteşemdi tabi ki. Sergi çok iyi kompoze edilmiş, dolayısıyla hiç dert etmedik yürüdüğümüz yolları..







Ordan çıkıp Tophane'den tramvayla Karaköy. Tünelden trenle İstiklal'e çıkış. Tünele koşturarak girerken gişedeki memur ısrarla birini çağırıyor. Üzerime alınmıyorum, meğer bizi çağırıyormuş. Elindeki bir poşetten hazır kek çıkartıp Çınar'a uzattı. Şaşırdım. İlk kez başıma geliyor. Herkes akbil türevi şeylerle geçiş yaptığından sıkılıyor mu acaba orada oturmaktan diye geçirdim içimden. Yıllardır orada gördüğüm aynı biletçi amca. Belki de emekliliğini bekliyordur..








Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde Red Kid Sergisini gezdik. Bütün sergileri bir sonraki sergi Red Kid sergisi olacak hevesiyle gezmişti Çınar. Bir süredir tvde Red Kid çizgi filmleri izlediğinden çok hakimdi olaya. Çok güzel bir sergi olmuş. Sergi salonu girişini kovboy kasabasındaki "saloon" girişi olarak tasarlamışlar. Sallanan ahşam bar kapısıyla giriyorsunuz. İçerde bir kovboy kasabası kurmuşlar. Biz çok beğendik, çok eğlendik.  Mutlaka görünüz. Büyükler-küçükken çizgifilmlerini izlemiş büyükler- için de çok keyifli bir sergi. Gidiniz görünüz...

Evden çıkışımızdan dört saat sonra açlıktan ölmüş bir halde yemek molası verebildik nihayet. Akşam da babamızın işyerine gidip onunla babaanneyi ve kuzeni ziyarete gideceğiz. Çınar'ın enerjisi Yusuf abisine kavuşacak olmasından geliyormuş meğer. Taksim meydanına yürüyerek çıktık. Yukarı çıkarken Ali Muhiddin Hacı Bekir'den akide şekerlerimizi almayı da ihmal etmedik. Bana tarçınlı, Çınar'a çilekli. :) Metro girişi ne kadar uzun yürü yürü bitmiyor. Neyse müzik yapanlar var da azıcık neşeleniyorsun. Ben oynamaya niyetleniyorum, İstiklal'de yürüken de duyduğum müziklerle sallanmayı severim. Ama Çınar her seferinde sadece yürüyelim anne, dans etme diyerek hevesimi kursağımda bırakıyor. Metroya binip oturduğumuzda çok yoruldum, bitmeyecek mi bu yol diye sızlanırken Çınar "biraz daha dayan anne" diyor bana. Hala enerjisi olmasına yine şaşırıyorum. Benim ayaklarım kopmuş durumda çünkü. Mecidiyeköy'den Kuştepeye kadar yürüyoruz yine... Bu yol hiç bitmeyecek anlaşıldı. Nihayet oturabilirim. Bir çay içip çıkıyoruz. Arabamızla İstanbul'un en ucuna yolculuk. Saat sekizi geçtiğinden Çınar arabada uykuya yenik düşüyor. Çok uzun sürmeyen yolculuğumuzdan sonra geldik diye uyandırıyorum Çınar'ı. "Yusuf abimlere geldik" diye tekrar tekrar sevinç çığlıkları atarak zıplayışına tanık oluyorum hayretler içinde. Geceyarısına kadar Yusuf abisiyle hoplaya zıplaya bağıra çağıra oynuyorlar...

Acaba yapabilir miyiz diye endişe ettiğim bir günü çok keyifli bir şekilde geçiriyoruz. Benden daha dirençli olduğunu gördüğüm oğlumla daha çok gezmeliyiz dedim. Umarım bu sözümü tutup uygulayabilirim.  Günün notu otobüs dışında diğer dört ulaşım aracına ilk kez bindi Çınar. Ne çok araca bindik diye konuşurken "uçağa binmedik ama" dedi Çınar. ;)))