23 Nisan 2012 Pazartesi

günler nasıl geçti Altınoluk'ta anlayamadık...

 Denize girecek hava olmadığından, deniz kıyısında kum hiç olmadığından, sitenin içinde ve dışında bulduğumuz kumlar kedi pislikleriyle dolu olduğundan çarşıdan dört torba kum aldı dedesi Çınar'a. Yağmurdan dolayı ilk günler henüz ıslaktı kumlar, oynadıkça güneşte kurudu.
 Saatlerce bir torba kumla nasıl oynanır akıl sır erdiremedik ama Çınar'ın çok hoşuna gitti bu olay.
 Orada edindiği arkadaşı Ali'yle haylazlık peşinde.. Duvarlara çıkıp tekrar tekrar atlamalar. Koşturmalar, kovalamacalar, hırsız polis oynamacalar...
 Hadi bi dur da çekeyim deyince verdiği poz. Ben beğenmediğimi söyleyince de "ben çok beğendim" demesi. Çünkü ninja turtles pozuymuş!!
 Doğa gözlemcileri olarak keşif gezisine çıktık. Ağaçlardaki yosunları, çiçekleri, çiçeklerin diplerindeki minicik canlıları, mantarları, karıncaları, solucanları, salyangozları, toprağı, taşı artık ne bulabildiysek araştırdık.

 Erkek çocuklarının savaş macerası hiç bitmez!!!
" Mantar"
 Yağmurda güneşte, her zaman her yerde oynayabiliriz kumda. Oynandıktan sonra istenmeyen misafirlerden korumak için toplanıyor kum her seferinde altındaki torbayla... Çimenler ıslaksa kaldırımda, yağmur varsa balkonda oynamaya devam...

Çınar'ın bakugan savaşı suluboya resmi.
 Sonra etrafınıza bakarak doğa resmi yapın dediğimde yaptığı "yağmurda ağaçlar resmi"
 Bu ise "kurumuş ağaç gövdesi" imiş.

 Bakçeden topladığımız papatyalar ve çiğdemler..
 Arkadaşım diyerek seslendiği Fatmanaz. Fotoğraf çektiğimi görünce Çınar'a haber veriyor Fatmanaz. Ne çok eğlendiler şu kumla.
 Güneşli olunca yarı gölgeli alanlarda oynamaya devam.  Bu sefer Ali ile.

 Üç kafadarlar :)
Sabah uyanıp üzerini değişip hemen kapıyı açıp çıkıp gidiyor Çınar. Haber vermen gerek diye uyarınca "ben bi gezip geleyim" diyor. Arkadaşlarının evine kadar gidip onları çağırarak oyanamaya başlıyor. Bekle ki dönsün Çınar. Ne kahvaltı ne yemek umurunda değil. Pedagogun tavsiyesine uyup istemeyince bişey vermedik. Günlerce doğrudürüst hiç bişey yemedi. Sadece akşamları süt içti. Bu da gelir bu da geçer diyerek bu konuyu uzatmıyorum.... Artık konuşmuyoruz bu konu üzerine...
 Çim adamımızın saçları nihayet çıktı. Kel korsan oldu saçlı korsan...
 Son gün güneş nihayet yüzünü gösterdi. Sahilde keyif yaptık hep beraber. Babamız da bizi almaya geldi.
 Doğayla başbaşa olmak ne güzel geliyor çocuklara aslında ama ne mümkün buralarda, site içinde dahi olsa başında olman lazım.
Anneannenin doğumgününü de bir gün önceden kutladık. 23 nisan'da yolda olacağız çünkü. İyi ki doğdun iki varsın anneciğim!!!!

12 Nisan 2012 Perşembe

Anneanne ve dedeyi Altınoluk'a götürdük...

 Anneanne ve dedeyi Altınoluk'a götürdük... Biz de nasiplenelim Nisan'da Kaz dağları havasından istedik... Yağmur bize fırsat vermemek için uğraştıysa da yağmurda çamurda sokaklardaydık. Daha doğrusu Çınar "ben bi gezip geleyim" diyerek evden çıkar anne peşinden.. İlk bir iki gün deriden izlemekle sonradan evde bekleyip karanlık olduğunda çağırmakla yetinir.
 İlk gün attık hemen kendimizi kapılara, deniz kıyısına gittik montları üstüste giyerek elimize kovamızı ve kürekleri alarak. Taşlara, kozalaklara, denizin kıyıya armağan ettiklerine bakarak, inceleyerek ve yapılabilecek muhtemel şeyleri yaparak...
 Giderken yol kenarlarındaki çiçeklenmiş ağaçları inceleyerek..
 Yeni filizlenmiş ağaçlara, doğanın mucizesine tanıklık ederek...


 Toprağı kazıp solucanları toplayıp kovaya doldurduk, solucan evi yaptık. Sonraki günlerde yirmi solucana kadar genişlettik solucan ailemizi... Yemeleri için biraz toprak, biraz ot, biraz kum...
Ben her bahar aşık olurum.... diye bir şarkı vardı... nasıl olunmaz ki....???

6 Nisan 2012 Cuma

Atölyede oyun günü

 Oyun grubu arkadaşlarımızı atölyede ağırladık. Önce İrem geldi. Çınar'la tahtaya yanardağ resmi yapmışlar. Çınar'ın yanardağı sağdaki. Kendininki çok benziyormuş gibi yanardağa, İrem'inkinin yanardağ olmadığını söyledi durdu. ;) Herkesin imgelemi farklı oysa. Gel de anlat bunu çocuğa :))
 Sonra biraz zıp zıp kurbağa oynadılar kendilerince.
 Ela ve Ece gelene kadar baloncuk üfleyip patlatmaca oynadılar, balkonda. Ela ve Ece de katıldı onlara gelir gelmez..
 Beraber çok eğlendiler, üfleyip patlatırken. Yakalamaya çalışırken..

 Daha sonra Çınar'ın odasında hoplamaca, zıplamaca oynadılar. Kıkır kıkır gülerek..
 Biraz oyuna doyup, mamalardan pek de yemeyip sütlerini içtikten sonra faaliyetimize geçtik. Köpük tabaklardan çıkarttığım kalıba desen çizdiler kalemlerle. Herkes istediği gibi. Delikler, çukurlar oluşturdu.




 Baskı kalıplarımız hazır olunca suluboya ile boyadık.

 Üstüne kağıt bastırıp, baskımızı oluşturduk.

 Sonuçlar çok güzeldi. İlk baskıresimlerini yapmış oldu minik ressamlar.
 Eserler kurumaya bırakılır.
 Yakından bir bakış..

 Daha sonra şeffaf sabun ve kürdanlarla heykel çalışması yaptık. Heykel yapma konusunda da epey başarılıydılar. Bir de baloncuklarla boya denememiz olacaktı ama beceremedik şimdilik. Daha sonra tekrar deneyeceğiz..

 Rengarenk heykel denemeleri çok hoşbir ortam oluşturdu.

 Serbest resim çalışması. Çınar çabucak yapıp kalkmış .Parmaklarını boyalara batırıp parmak boya yapmış. Kızlar kimi figüratif kimi soyut kompozisyonlarını tamamladılar.


 Yine yeniden baloncuk üflemece..
 öyle çok eğlendiler ve mutlu oldular ki, daha sık tekrarlamak gerek. Ancak belki de bir süre mümkün olmayacak tekrar buluşmamız. Araya yaz da girince.. Çınar'a arkadaş, özellikle de erkek arkadaş ortamları yaratmam gerekiyor. Bakalım ne yapacağım...


 Tuğçe Ege'yi derse götürmek için ayrılıp kızları bırakınca oyun saati uzadı. Ve çocuklar bir arada kendileri oyun kurup oynadılar dilediklerince.
 Minderleri yerlere koyup havuz ve köpek kulübesi yapmışlar. Oyun kurduklarında odada olmamımızı da istemediler. İçerden dinlemekle yetindik. Fotoğraf çekmeye gidince bile "lütfen gider misiniz" cümleleriyle karşılaştık.

Gece olmuş uyuyorlar. Kızlar ayrı Çınar ayrı evde.. Bolca oynayıp, eğlendikleri için çok mutlu oldum.  Bir günü daha böylece bitirdik. Sonrasında Rüya ablası ve Oğuz dayısı da geldiğinden haftasonu süperdi.