sergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2014 Cumartesi

Görsel Sanat Dersleri / Van Gogh / Pera Müzesi / Özgün baskı

Sevgili öğrencilerime Pera Müzesindeki Van Gogh gravürleri ve seramikleri sergisi ve Kuzey ülkeleri Cam sanatı sergisinden bahsettim. Herkese mutlaka gitmesini tavsiye ediyorum..  Cam sanatı sergisi benim için çok güzel bir süprizdi. Camın girdiği şekilleri görmek heyecan verici..
Baskı resime yaprak baskısı yaparak giriş yaptık.. Amaç kalıba sürdüğümüz boyanın kağıda aktarılması. yaprakları da kalıp olarak düşünebiliriz..

 Makasları ele geçirince yaprakları kesmeden duramaz Defne ve Mert ;)

 Kalıbımız kolaylıkla şekillendirebilecekleri köpükler..


 Akrilik boyayı merdane ve yer yer fırça yardımıyla kalıplara yedirdik.. Kağıdımızı üzerine koyup baskımızı aldık.






google fotoğrafların sihirli fotoğrafçısı fotoğraflardan film yapmış bize.. ;)


Boyann kağıda geçmesini sağlıyoruz...

  va la!!
 Sonuçlar harika :)) Çerçeveletip asmalık..


29 Mart 2014 Cumartesi

Sanat Dersleri 5 / Güneş, ayçiçekleri=günebakanlar, VanGogh

Güneşi özledik...Van Gogh'la beraber güney Fransa bahçelerinde dolaştık... Güneşi ve günebakan çiçeklerini  Van Gogh sarısıyla resimlerimize taşıdık. 














Ders sonrası resimlerimizi inceleyip yaptıklarımız ve öğrendiklerimizle ilgili sohbet ediyoruz..


24 Mayıs 2012 Perşembe

Goya'nın izinde....

 Güzel bir bahar günü daha yollardayız.. Vapurla Karaköy'e geçiyoruz ve ardından Pera Müzesi'ni ziyaret.
Goya sergisi çok güzel benim için.. Çınar için ve hatta ilgisi olmayanlar için ise çok zor bir sergi. Gravürlerindeki savaş ve dehşey sahnelerini bakuganlarla, ninja turtles la eşleştirdik bir süre öyle oyalandık. Şuna benzer bir konuşma geçti aramızda:
Ç: "Anne, neden böyle(savaş) resimler yapmış?"
A: Bir daha yapmasınlar, savaş kötü birşey diye.
Ç: Peki bir daha yapmamışlar mı?
A: Hayır maalesef yine yapmışlar.

Çocukların büyükleri taklit ederek savaş oyunları oynadığı resimler de ilgisini çekti. Çok yorulmasına rağen bütün katları gezdik. Hatta en alt kattaki kazılardan çıkarılan eserler kısmını çok sevdi. Enerjisinin artık bitmiş olmasına rağmen orayı da gezdik. Bir dahaki sefere ordan başlarız. Çınar da arkeolog ya da paleontolog olmak istiyor. ;))

Her taraftan gelen ışıklar yüzünden 6 kollu gölge oluştu. Çınar da kendini DÖRTKOL ilan etti. Ben10 yaratıklarından biri. :))
Yemek molası sonrasında atölye arkadaşım Demet Yalçınkaya'nın sergi açılışına katıldık. Çınar da sunumu ilgiyle izledi. Sorular sordu, Demet de içtenlikle cevapladı. Arkadaşlarımı gördüm, benim için de iyi oldu.

Gitmeden önce kapanmasına 15 dakika kalmış olan Yapı Kredi Sanat galerisinde tekrar Red Kit sergisini ziyaret ettik. Bu sefer panolar vardı, Çınar boyunun yetebildiği en küçük Dalton kardeş oldu ;))

Girişteki salon kapısı..
Dömnüşte yine metroyla Mecidiyeköy yaparak babanın işyerine varış. Metro çıkışında Kahve dünyasından fıstıklı krokanlı çikolata aldık. Çok sevdik. Yürürken yedik. Trafik azalınca işyerinden çıkış eve yolculuk. yorgunluktan pili biten Çınar arabada uykuya dalar..... mutlu son :))

10 Mayıs 2012 Perşembe

6 vasıta değiştirip, 4 sergi gezdik...

Çınar'la sergileri gezmeye gittik; onun deyimiyle gezintiye çıktık. Ama ne gezinti.. Önce otobüsle Kadıköy, sonra vapurla Karaköy. Çınar'la ilk şehir hatları vapur yolculuğumuzu yapmış olduk.

(Heryerde arbasını sürmeye devam etti Çınar. )
Karaköy'den Tophane'ye kadar yürüyüp önce Art Sümer'de arkadaşım Gökçe Er'in sergisine, sonra yukarı doğru çıkıp bir diğer arkadaşım Ercan Sert'in sergisine Doruk Sanat'a gittik. Ordan çıkınca hemen karşısındaki Tophane-i Amire binasında heykeltraş Mehmet Aksoy 50. yıl sergisine girelim dedik. Girişi aşağıdan vermişler. Aşağıya yola kadar yürüyüp tekrar ordan merdivenlerle yukarı. Zaten bina kocaman, dolayısıyla çok dolandık. Heykeller muhteşemdi tabi ki. Sergi çok iyi kompoze edilmiş, dolayısıyla hiç dert etmedik yürüdüğümüz yolları..







Ordan çıkıp Tophane'den tramvayla Karaköy. Tünelden trenle İstiklal'e çıkış. Tünele koşturarak girerken gişedeki memur ısrarla birini çağırıyor. Üzerime alınmıyorum, meğer bizi çağırıyormuş. Elindeki bir poşetten hazır kek çıkartıp Çınar'a uzattı. Şaşırdım. İlk kez başıma geliyor. Herkes akbil türevi şeylerle geçiş yaptığından sıkılıyor mu acaba orada oturmaktan diye geçirdim içimden. Yıllardır orada gördüğüm aynı biletçi amca. Belki de emekliliğini bekliyordur..








Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde Red Kid Sergisini gezdik. Bütün sergileri bir sonraki sergi Red Kid sergisi olacak hevesiyle gezmişti Çınar. Bir süredir tvde Red Kid çizgi filmleri izlediğinden çok hakimdi olaya. Çok güzel bir sergi olmuş. Sergi salonu girişini kovboy kasabasındaki "saloon" girişi olarak tasarlamışlar. Sallanan ahşam bar kapısıyla giriyorsunuz. İçerde bir kovboy kasabası kurmuşlar. Biz çok beğendik, çok eğlendik.  Mutlaka görünüz. Büyükler-küçükken çizgifilmlerini izlemiş büyükler- için de çok keyifli bir sergi. Gidiniz görünüz...

Evden çıkışımızdan dört saat sonra açlıktan ölmüş bir halde yemek molası verebildik nihayet. Akşam da babamızın işyerine gidip onunla babaanneyi ve kuzeni ziyarete gideceğiz. Çınar'ın enerjisi Yusuf abisine kavuşacak olmasından geliyormuş meğer. Taksim meydanına yürüyerek çıktık. Yukarı çıkarken Ali Muhiddin Hacı Bekir'den akide şekerlerimizi almayı da ihmal etmedik. Bana tarçınlı, Çınar'a çilekli. :) Metro girişi ne kadar uzun yürü yürü bitmiyor. Neyse müzik yapanlar var da azıcık neşeleniyorsun. Ben oynamaya niyetleniyorum, İstiklal'de yürüken de duyduğum müziklerle sallanmayı severim. Ama Çınar her seferinde sadece yürüyelim anne, dans etme diyerek hevesimi kursağımda bırakıyor. Metroya binip oturduğumuzda çok yoruldum, bitmeyecek mi bu yol diye sızlanırken Çınar "biraz daha dayan anne" diyor bana. Hala enerjisi olmasına yine şaşırıyorum. Benim ayaklarım kopmuş durumda çünkü. Mecidiyeköy'den Kuştepeye kadar yürüyoruz yine... Bu yol hiç bitmeyecek anlaşıldı. Nihayet oturabilirim. Bir çay içip çıkıyoruz. Arabamızla İstanbul'un en ucuna yolculuk. Saat sekizi geçtiğinden Çınar arabada uykuya yenik düşüyor. Çok uzun sürmeyen yolculuğumuzdan sonra geldik diye uyandırıyorum Çınar'ı. "Yusuf abimlere geldik" diye tekrar tekrar sevinç çığlıkları atarak zıplayışına tanık oluyorum hayretler içinde. Geceyarısına kadar Yusuf abisiyle hoplaya zıplaya bağıra çağıra oynuyorlar...

Acaba yapabilir miyiz diye endişe ettiğim bir günü çok keyifli bir şekilde geçiriyoruz. Benden daha dirençli olduğunu gördüğüm oğlumla daha çok gezmeliyiz dedim. Umarım bu sözümü tutup uygulayabilirim.  Günün notu otobüs dışında diğer dört ulaşım aracına ilk kez bindi Çınar. Ne çok araca bindik diye konuşurken "uçağa binmedik ama" dedi Çınar. ;)))