10 Mayıs 2012 Perşembe

6 vasıta değiştirip, 4 sergi gezdik...

Çınar'la sergileri gezmeye gittik; onun deyimiyle gezintiye çıktık. Ama ne gezinti.. Önce otobüsle Kadıköy, sonra vapurla Karaköy. Çınar'la ilk şehir hatları vapur yolculuğumuzu yapmış olduk.

(Heryerde arbasını sürmeye devam etti Çınar. )
Karaköy'den Tophane'ye kadar yürüyüp önce Art Sümer'de arkadaşım Gökçe Er'in sergisine, sonra yukarı doğru çıkıp bir diğer arkadaşım Ercan Sert'in sergisine Doruk Sanat'a gittik. Ordan çıkınca hemen karşısındaki Tophane-i Amire binasında heykeltraş Mehmet Aksoy 50. yıl sergisine girelim dedik. Girişi aşağıdan vermişler. Aşağıya yola kadar yürüyüp tekrar ordan merdivenlerle yukarı. Zaten bina kocaman, dolayısıyla çok dolandık. Heykeller muhteşemdi tabi ki. Sergi çok iyi kompoze edilmiş, dolayısıyla hiç dert etmedik yürüdüğümüz yolları..







Ordan çıkıp Tophane'den tramvayla Karaköy. Tünelden trenle İstiklal'e çıkış. Tünele koşturarak girerken gişedeki memur ısrarla birini çağırıyor. Üzerime alınmıyorum, meğer bizi çağırıyormuş. Elindeki bir poşetten hazır kek çıkartıp Çınar'a uzattı. Şaşırdım. İlk kez başıma geliyor. Herkes akbil türevi şeylerle geçiş yaptığından sıkılıyor mu acaba orada oturmaktan diye geçirdim içimden. Yıllardır orada gördüğüm aynı biletçi amca. Belki de emekliliğini bekliyordur..








Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde Red Kid Sergisini gezdik. Bütün sergileri bir sonraki sergi Red Kid sergisi olacak hevesiyle gezmişti Çınar. Bir süredir tvde Red Kid çizgi filmleri izlediğinden çok hakimdi olaya. Çok güzel bir sergi olmuş. Sergi salonu girişini kovboy kasabasındaki "saloon" girişi olarak tasarlamışlar. Sallanan ahşam bar kapısıyla giriyorsunuz. İçerde bir kovboy kasabası kurmuşlar. Biz çok beğendik, çok eğlendik.  Mutlaka görünüz. Büyükler-küçükken çizgifilmlerini izlemiş büyükler- için de çok keyifli bir sergi. Gidiniz görünüz...

Evden çıkışımızdan dört saat sonra açlıktan ölmüş bir halde yemek molası verebildik nihayet. Akşam da babamızın işyerine gidip onunla babaanneyi ve kuzeni ziyarete gideceğiz. Çınar'ın enerjisi Yusuf abisine kavuşacak olmasından geliyormuş meğer. Taksim meydanına yürüyerek çıktık. Yukarı çıkarken Ali Muhiddin Hacı Bekir'den akide şekerlerimizi almayı da ihmal etmedik. Bana tarçınlı, Çınar'a çilekli. :) Metro girişi ne kadar uzun yürü yürü bitmiyor. Neyse müzik yapanlar var da azıcık neşeleniyorsun. Ben oynamaya niyetleniyorum, İstiklal'de yürüken de duyduğum müziklerle sallanmayı severim. Ama Çınar her seferinde sadece yürüyelim anne, dans etme diyerek hevesimi kursağımda bırakıyor. Metroya binip oturduğumuzda çok yoruldum, bitmeyecek mi bu yol diye sızlanırken Çınar "biraz daha dayan anne" diyor bana. Hala enerjisi olmasına yine şaşırıyorum. Benim ayaklarım kopmuş durumda çünkü. Mecidiyeköy'den Kuştepeye kadar yürüyoruz yine... Bu yol hiç bitmeyecek anlaşıldı. Nihayet oturabilirim. Bir çay içip çıkıyoruz. Arabamızla İstanbul'un en ucuna yolculuk. Saat sekizi geçtiğinden Çınar arabada uykuya yenik düşüyor. Çok uzun sürmeyen yolculuğumuzdan sonra geldik diye uyandırıyorum Çınar'ı. "Yusuf abimlere geldik" diye tekrar tekrar sevinç çığlıkları atarak zıplayışına tanık oluyorum hayretler içinde. Geceyarısına kadar Yusuf abisiyle hoplaya zıplaya bağıra çağıra oynuyorlar...

Acaba yapabilir miyiz diye endişe ettiğim bir günü çok keyifli bir şekilde geçiriyoruz. Benden daha dirençli olduğunu gördüğüm oğlumla daha çok gezmeliyiz dedim. Umarım bu sözümü tutup uygulayabilirim.  Günün notu otobüs dışında diğer dört ulaşım aracına ilk kez bindi Çınar. Ne çok araca bindik diye konuşurken "uçağa binmedik ama" dedi Çınar. ;)))

2 yorum:

  1. Dolu dolu ve güzel bir gün olmuş ,okuması bile zevkliydi .Çınar'ın sabrına ve gücüne de hayran kaldık,güzel bir haftasonu geçirin.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler Mine'cim. Öyle oldu biz doyamadık, tekrarlayacağız en kısa zamanda.. ;))

    YanıtlaSil