Anneanne ve dedeyi Altınoluk'a götürdük... Biz de nasiplenelim Nisan'da Kaz dağları havasından istedik... Yağmur bize fırsat vermemek için uğraştıysa da yağmurda çamurda sokaklardaydık. Daha doğrusu Çınar "ben bi gezip geleyim" diyerek evden çıkar anne peşinden.. İlk bir iki gün deriden izlemekle sonradan evde bekleyip karanlık olduğunda çağırmakla yetinir.
İlk gün attık hemen kendimizi kapılara, deniz kıyısına gittik montları üstüste giyerek elimize kovamızı ve kürekleri alarak. Taşlara, kozalaklara, denizin kıyıya armağan ettiklerine bakarak, inceleyerek ve yapılabilecek muhtemel şeyleri yaparak...
Giderken yol kenarlarındaki çiçeklenmiş ağaçları inceleyerek..
Yeni filizlenmiş ağaçlara, doğanın mucizesine tanıklık ederek...
Toprağı kazıp solucanları toplayıp kovaya doldurduk, solucan evi yaptık. Sonraki günlerde yirmi solucana kadar genişlettik solucan ailemizi... Yemeleri için biraz toprak, biraz ot, biraz kum...
Ben her bahar aşık olurum.... diye bir şarkı vardı... nasıl olunmaz ki....???
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder